İliklerime kadar uyuz olduğum başbakan ve hükümetin hiç de şaşırmadığım her faşistçe hareketinde "Yetmez ama evetçiler, hadi bakalım bik bik" diye sızlananlara tayyipler aleminden daha fazla uyuz oluyorum.
Hükümetin bu kararları langır lungur geçirebilmesinin tek sebebi milletvekili sayısı, referandum değil!
Aptal aptal konuşmak yerine delikanlı gibi elini taşın altına sokarsın, sokağa çıkarsın, örgütlenirsin, işte o zaman fark yaratırsın!
Genel seçimdeki oy oranını iki tane liberal öte tarafa kaydırmadı, merak etme. Bu ülkenin aslında hiçbir zaman değişmemiş olan hükümetleri de iki günde böyle astığım astık, kestiğim kestik olmadı! Eskiden tüm sol görüşlü gazeteleri, dergileri hiçbir suçu yokken her allahın günü asker polis basarken, iddia edilen suçla hiçbir alakası olmayan yazarlar, düşünürler, günahsız gençler hapislerde işkencelerde çürürken neden sesini çıkarmadın? Senin totaliter zihniyetinin sonucu yaşanmadı mı bütün bu yıllar? Sahtekâr seni.
Yıllarca sustun sustun, şimdi de sana dokunuyorlar işte! Şimdi mi uyandın? Medyada gördüğün her haberde, üstündeki 90 yıllık vebalden "yetmez ama evet keh keh" diyerek sıyrılamazsın kolay kolay. Cumhuriyet delikanlıları sizi.
Gün gelir solcu öcü, gün gelir dinci öcü. Kimse değil, sensin öcü, sen! Sen rahatını hiç bozmadığın için oluyor bunlar. Batı demokrasisi geldiği yere (ki bu yer maalesef hâlâ kapitalizm mengenesinde saçma sapan bir rol) kolay gelmedi. 200 yıl dünyanın en ağır bedellerini ödedi bu toplumlar.
Varsa senin de cesaretin, atla suya. Evet boyu geçiyor bizim ülkede bu sular, yüzmeyi öğreneceksin, yok öyle. Ama suda yılan var, ben girmem, dersen, bil ki sensin zaten o yılan, senin sudaki aksin o.
Dev aynasını kırdığın, gölgenden korkmayı bıraktığın anda muasır medeniyet seviyesine çıkacaksın, hemşehrim Narcisso.
16 Şubat 2011
03 Şubat 2011
Lezbiyenlik ve Kadın Hakları
Neden kadın eşcinselliği güzel de, erkek eşcinselliği çirkin?
Çok basit: Çünkü geçerli sistemde kadın ve erkek eşit değil. Çünkü kadın cinsel meta. Çünkü erkek egemen dünya böyle istiyor. Erkeğin sevdiği vücut formu, kadın vücudu. Hem de iki tane varsa bu formdan bir ilişkide, değmeyin erkeğin keyfine. Erkek eşcinselliği ise rezillik, hatta hastalık. Neden? Çünkü damızlık rolü ortadan kalkan erkeğin otoritesi sarsılacak.
Gerçekten kadınların inanması lazım önce erkek-kadın eşitliğine. Eşitlik ekonomik bağımsızlık ve istediğini yapma özgürlüğü değildir. Eşitlik kafada, beyinde, ruhta da eşit olmaktır.
Kadın beğenilmek için her şeyi yapıyor. Üstelik başarıyor. Egosunu da doyuruyor. Elde edildiği zaman, kendisine paye çıkarıyor. Oysa buna en çok kadının karşı koyması lazım. Savaşması, dünyayı değiştirmesi lazım. Yoksa en fazla kendine yaptığı gibi dünyaya da makyaj yapmış olur kadın.
Allanıp pullanıp, kırmızı rujunuza devam edip ilgi gördüğünüz müddetçe egonuzu yeteri kadar besleyebileceksiniz ve hiçbir şey değişmeyecek. Hakkari'deki veya Bangladeş'teki kadın kocası kahvede otururken tarlada çalışmaya, 12 çocuk bakmaya, yemek yapmaya, ayak yıkamaya, dayak yemeye devam edecek.
Neden? Cinsel meta olmak, beğenilmek, sevilmek, kadının içten içe hoşuna gidiyor. Kadın dünyanın neredeyse bütün medeniyetlerinde ikinci sınıf birey olmaktan kurtulamadıkça, dünyada adalet, eşitlik gibi kavramlar da hakkıyla kavranamayacak.
Neden? Daha kocası evdeki karısıyla eşit olduğunu düşünmüyor ki, bir de sokaktaki insanla eşit olsun...
Çok basit: Çünkü geçerli sistemde kadın ve erkek eşit değil. Çünkü kadın cinsel meta. Çünkü erkek egemen dünya böyle istiyor. Erkeğin sevdiği vücut formu, kadın vücudu. Hem de iki tane varsa bu formdan bir ilişkide, değmeyin erkeğin keyfine. Erkek eşcinselliği ise rezillik, hatta hastalık. Neden? Çünkü damızlık rolü ortadan kalkan erkeğin otoritesi sarsılacak.
Gerçekten kadınların inanması lazım önce erkek-kadın eşitliğine. Eşitlik ekonomik bağımsızlık ve istediğini yapma özgürlüğü değildir. Eşitlik kafada, beyinde, ruhta da eşit olmaktır.
Kadın beğenilmek için her şeyi yapıyor. Üstelik başarıyor. Egosunu da doyuruyor. Elde edildiği zaman, kendisine paye çıkarıyor. Oysa buna en çok kadının karşı koyması lazım. Savaşması, dünyayı değiştirmesi lazım. Yoksa en fazla kendine yaptığı gibi dünyaya da makyaj yapmış olur kadın.
Allanıp pullanıp, kırmızı rujunuza devam edip ilgi gördüğünüz müddetçe egonuzu yeteri kadar besleyebileceksiniz ve hiçbir şey değişmeyecek. Hakkari'deki veya Bangladeş'teki kadın kocası kahvede otururken tarlada çalışmaya, 12 çocuk bakmaya, yemek yapmaya, ayak yıkamaya, dayak yemeye devam edecek.
Neden? Cinsel meta olmak, beğenilmek, sevilmek, kadının içten içe hoşuna gidiyor. Kadın dünyanın neredeyse bütün medeniyetlerinde ikinci sınıf birey olmaktan kurtulamadıkça, dünyada adalet, eşitlik gibi kavramlar da hakkıyla kavranamayacak.
Neden? Daha kocası evdeki karısıyla eşit olduğunu düşünmüyor ki, bir de sokaktaki insanla eşit olsun...
01 Şubat 2011
Pavyonlar, Traktörler ve Rapaiç
21 Nisan 2001 Fenerbahçe - Gaziantepspor maçı
İznik'te adını unuttuğum bir pavyonumtrakta seyrettim bu maçı ben.
Maçı veren bir yer aradık Aybars Özgür, Değer Dilek, Tahir Soyadıneydi ve ben. Göl kıyısında sikkindirik bir yer bulduk en sonunda projeksiyondan maçı veren, kafe mi desem pavyon mu desem belli değil, son derece yerel bir mekan, girdim; İstanbul alışkanlığıyla yer ayırsınlar diye rica ederken şimdi hatırlamıyorum olsun olsun 10 milyon falan herife toka ettim, çıktık gittik bildiğimiz bir balıkçıya sası bir yayın şiş yemeye.
Maç başlamadan 10 dakika önce gittik bu mekana, önünde 10-15 traktör park etmiş, "Hah" dedik, "Y****ğı yedik". Girdik içeri, karanlık, hayal meyal seçilen 100 kadar siyah kafa ve siyah bıyık, tam ortalarında ama tam ortalarında ışıl ışıl bir masa, ortasında meyvalar etrafında mumlar, garsonspor seyirtti yanımıza "Ağabey hoş geldiniz" diye. "Baba n'aptın, ayıp ulan" falan derken ite kaka oturttu bizi, 100 adet siyah kafa ve siyah bıyık "Şrrrak" diye döndü, hiss-i kablel vuku "Selamünaleyküm" dedik, sanki yerin altından "Harreykumserraoorgh" diye bir efekt geldi çarptı.
Neyse maç başladı uzatacak bir şey yok, ananıskim 1-0, ananıskim 2-0, ananıskim 3-0; deminden beri saygı gösteren 100 kafadan ayrı ses geliyor bize doğru, kıkırdamalar, dalgalar...
Devre arası oldu, rakı üstüne rakı içildi. Sonra ikinci yarı başladı bizler inandık, Fenerbahçe de inandı, Fenerbahçe çıldırdı, ananıskim 3-1, ananıskim 3-2, ananıskim 3-3 oldu, etraf bir garip oldu. Rakı üstüne rakı içildi.
Yine rakıma tam su koyarken pet şişeden, ses geldi "Rapaiç, Rapaiç, Rapaiç, Rapaaaiiiçç, Rapaiç atıyor 4 oluyoor, Rapaiç atıyor 4 oluyooooor" diye, ben fırladım "Heloleolooeoy" diye, elimden pet şişe fırladı bu esnada, nereye gitti bilemedim; arkama baktım nerede diye, o sırada o masadan arkası dönük, kocaman, kel, bıyıklı bir dayı kalktı yavaşça döndü, kafadan aşağıya sular süzülüyor, burundan, bıyıklardan şıpır şıpır sular akıyor. "Allah" dedim, "İznik Devlet Hastanesi ben geliyorum". Dayı bana baktı, 1 saniye kadar, ama 30 saniye sürdü zannımca bu, sonra herif bana saldırdı "Hurrroooaarrgh" diye. Kaçış yok madem, kaldırdım yumruğu, bi' yerine koyucam, herif yumruğun altına eğildi, bir sarıldı belime, kahkahalarla havada çeviriyor beni Bo Derek gibi, "Goooooooaaaaoooooolll" diye bağırıyor falan, sonra bütün masa herifle bir olduk biz, zıplamalar, kaavenin içinde koşuşmalar, falan, filan derken hikaye de budur gençler...
İznik'te adını unuttuğum bir pavyonumtrakta seyrettim bu maçı ben.
Maçı veren bir yer aradık Aybars Özgür, Değer Dilek, Tahir Soyadıneydi ve ben. Göl kıyısında sikkindirik bir yer bulduk en sonunda projeksiyondan maçı veren, kafe mi desem pavyon mu desem belli değil, son derece yerel bir mekan, girdim; İstanbul alışkanlığıyla yer ayırsınlar diye rica ederken şimdi hatırlamıyorum olsun olsun 10 milyon falan herife toka ettim, çıktık gittik bildiğimiz bir balıkçıya sası bir yayın şiş yemeye.
Maç başlamadan 10 dakika önce gittik bu mekana, önünde 10-15 traktör park etmiş, "Hah" dedik, "Y****ğı yedik". Girdik içeri, karanlık, hayal meyal seçilen 100 kadar siyah kafa ve siyah bıyık, tam ortalarında ama tam ortalarında ışıl ışıl bir masa, ortasında meyvalar etrafında mumlar, garsonspor seyirtti yanımıza "Ağabey hoş geldiniz" diye. "Baba n'aptın, ayıp ulan" falan derken ite kaka oturttu bizi, 100 adet siyah kafa ve siyah bıyık "Şrrrak" diye döndü, hiss-i kablel vuku "Selamünaleyküm" dedik, sanki yerin altından "Harreykumserraoorgh" diye bir efekt geldi çarptı.
Neyse maç başladı uzatacak bir şey yok, ananıskim 1-0, ananıskim 2-0, ananıskim 3-0; deminden beri saygı gösteren 100 kafadan ayrı ses geliyor bize doğru, kıkırdamalar, dalgalar...
Devre arası oldu, rakı üstüne rakı içildi. Sonra ikinci yarı başladı bizler inandık, Fenerbahçe de inandı, Fenerbahçe çıldırdı, ananıskim 3-1, ananıskim 3-2, ananıskim 3-3 oldu, etraf bir garip oldu. Rakı üstüne rakı içildi.
Yine rakıma tam su koyarken pet şişeden, ses geldi "Rapaiç, Rapaiç, Rapaiç, Rapaaaiiiçç, Rapaiç atıyor 4 oluyoor, Rapaiç atıyor 4 oluyooooor" diye, ben fırladım "Heloleolooeoy" diye, elimden pet şişe fırladı bu esnada, nereye gitti bilemedim; arkama baktım nerede diye, o sırada o masadan arkası dönük, kocaman, kel, bıyıklı bir dayı kalktı yavaşça döndü, kafadan aşağıya sular süzülüyor, burundan, bıyıklardan şıpır şıpır sular akıyor. "Allah" dedim, "İznik Devlet Hastanesi ben geliyorum". Dayı bana baktı, 1 saniye kadar, ama 30 saniye sürdü zannımca bu, sonra herif bana saldırdı "Hurrroooaarrgh" diye. Kaçış yok madem, kaldırdım yumruğu, bi' yerine koyucam, herif yumruğun altına eğildi, bir sarıldı belime, kahkahalarla havada çeviriyor beni Bo Derek gibi, "Goooooooaaaaoooooolll" diye bağırıyor falan, sonra bütün masa herifle bir olduk biz, zıplamalar, kaavenin içinde koşuşmalar, falan, filan derken hikaye de budur gençler...
Guinness kutusu ve uzaylılar
Guinness kutularının içinde bir bilye vardır. Acep nedir?
Şimdi efendim bu Guinness normal biralardan daha az gazlı bir arkadaş olduğundan köpüğü de köpük değil kremadır. Diğer biralar kutulanırken karbondioksit basılır içine. Guinness tadı fazla karbondioksitle normal bira gibi gurk burp olacağından daha az karbondioksitli olmak zorundadır. Ama bira kutusunun basıncı fıçıdaki gibi fazla olamadığından kutu guinness bardağa şeyedilince yeterli köpük oluşmaz.
İşte ucunda ufacik bir delikçik olan bu topçik burada önem kazanır. Guinness kutulanırken içine ayrıca azot (nitrojen) konur. Sıvı azot biraya karışınca co2 taşar, e kapalı kutuda taşamayınca, bu topçik'e dolar. Karbondioksit topçike dolunca guinness az gazlı kendi tadına kavuşur. Kutuyu açtığımızda ise bardağa şeyederken köpük az olmakla beraber bu topçikte toplanmış olan gaz dışarı fısssss eder ve normal köpüğünü kremasını oluşturur Guinness'in.
Uzaylıların ise bu işle hiçbir ilgisi yok. İşte buna da maalesef marketing diyorlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Rand vs. Kant: Sonucu belli bir karşılaşma
"İnsanlık tarihinin en kötü insanı" demiş yeteneksiz yazar Ayn Rand, Kant için. Kant sevdalısı olduğumu söyleyemem ancak Ayn R...
Çok Okunanlar
-
Biz insanlar, orta sınıf ahlâkımızla davranırız ve entelektüel insanı da sevmeyiz. Açıktan açığa aşağılarız da, aslında bizi içten içe rahat...
-
21 Nisan 2001 Fenerbahçe - Gaziantepspor maçı İznik'te adını unuttuğum bir pavyonumtrakta seyrettim bu maçı ben. Maçı veren bir yer ...
-
Londra'nın ünlü bohem semti Notting Hill'de dolaşırken İngiliz edebiyat devi George Orwell'in evine rastladık. Ağanın evi, Porto...
-
Soytarı Café açıldı. Kokteyl Verylonje. Buyurun.
-
Londra'da çektiğim fotoğraflara bakıyordum. Bir yol tabelası çekmişim, aylar sonra uyandım neden çektiğime: "Ockham - 1 km" d...