
Entelektüel kavramıyla ilgili tartışmada ben Hz. Adorno'nun yanındayım: "Entelektüelin kendini yaşadığı topluma yabancı hissetmesi ahlâki sorumluluğudur."
Bir nevi ontolojik evsizlik meselesi. Bir entelektüel, içinde bulunduğu topluma yabancılaştıkça, dışarıdan bakabildikçe göz ardı edilen sorunları net görebilir ve dile getirebilir. Kendisini yaşananlardan rahatsız hissetmelidir ki o da çevresini rahatsız edebilsin. Frankfurt okulunun meşhur müdürü Adorno gerçekten 20. yüzyılın en önemli birkaç düşünüründen biri.
Entelektüel sorumluluğu, iki büyük dünya savaşının yaşandığı 20. yüzyılda çok irdelendi. Hatta Edward Said'e göre "...entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratan biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü, ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir eden; hiçbir fikir ayrılığına tahammülleri olmayan kutsal metin gardiyanlarıyla mücadeleden çekinmeyen kişidir"...
Bu bağlamda kaçınılmaz son söz: Rahatsız ediyorsam kusura bakmayın ama hepimiz her gün dünyayı değiştirmek zorundayız.